
Takiyüddin El Rasıd
Doğum Tarihi – 1521, Şam
Ölüm Tarihi – 1585, İstanbul
Adının yazılışından dolayı batılı kaynaklarda Arap kökenli olduğu ifade
edilen Takiyüddin, 1521’de Şam’da dünyaya gelmiştir. VIII. Yüzyıla
Suriye’ye yerleşmiş bir Türk ailesine mensup olduğunu, 1567-1568
yıllarında Nablus’ta yazdığı Reyhanetü’r Ruh adlı eserin sonunda
verdiği seceresinde açıkça belirtmektedir.
Sokullu Mehmed Paşa ve Hoca Sadettin Efendi’nin desteklerini alıp,
zamanın sultanı III. Murat’a başvurarak bir rasathane (gözlemevi)
kurmak için gerekli izni almıştır.Tophane sırtlarında yer alan İstanbul
Rasathanesi 1575-1580 yılları arasında faaliyet göstermiştir. Buradan
1577 yılı ramazan ayında bir kuyruklu yıldızın gözlemlendiği, bu
astrolojik olayın İstanbul’da çok ilgi çektiği bilinmektedir.
Şehinşahnâme’de yer alan bir minyatür, rasathane odasını
göstermektedir. Rasathane odasında baş râsıt Takiyüddin ve diğer
râsıtlar aletleri kullanırken görülmektedir. Bu minyatürde görülen yer
küresinin Takiyüddin tarafından yapıldığı söylenebilir.
1521 yilinda Sam’da dogan Takiyyüddin, Misir ve Sam’da döneminin
taninmis hocalarindan fikih, hadis ve tefsir dersleri aldiktan sonra
ders vermek üzere yine Misir’a atandi. Bundan sonra Takiyüddin iki kez
Istanbul’a gitti ve yine Misir’a döndü. Istanbul’a ilk gidisinde Ali
Kusçu’nun torunu Kutbeddinzade Muhammed Efendi gibi bilge kisilerle
dostluk kurdu ve bilgisini artirdi. Müderris olarak geri döndügü
Misir’dan ikinci kes Istanbul’a geldi. Edirnekapi’daki Medreseye
atanmasina karsin kabul etmeyerek tekrar Misir’a döndü. Misir’da
kadilik yapmakta olan Abdülkerim Efendi, eski gökbilimcilerden kalma
risaleleri verdigi Takiyüddin’e gerekli gözlem aletlerini ve aletlerin
yapimlarina iliskin bilgileri de vererek matematik ve gökbilimle
ilgilenmesini sagladi. Gökbilim konusundaki deneyimini ve yetkinligini
artiran Takiyüddin 1570 yilinda üçüncü kez Istanbul’a geldi.
Takiyüddin’in Istanbul’a yerlestigi 1570 yilina kadar, gökbilimle
ilgilenmek amaciyla rasathane kurulmamis oldugundan, gökbilimle ilgili
bilgiler eskiden kalma Arapça ve Farsça kitaplardan ögrenilmekteydi.
Gözlemle ilgili hesaplar da eskiden hazirlanmis olan gözlem
kataloglarindan yararlanilarak yapiliyordu. Bu gözlem kataloglarina
dayanilarak yapilan hesaplar dogru sonuçlar vermekten uzakti. Yeni bir
gözlem katalogu düzenlenmesi için bir rasathane kurulmasi gerekiyordu.
Takiyüddin, matematik ve gökbilim konusundaki yetenegine büyük önem
veren Hoca Sadettin Efendi’nin yardimlariyla Padisah III. Murat’tan
rasathanenin kurtulmasi için izin, yer ve ödenek aldi. Kendiside
rasathanenin müdürlügüne atanarak insasina da nezaret etmekle
görevlendirildi. Bugün, Cihangir Tophane sirtlarinda kurulmus olan
Istanbul Rasathanesi’nin yapimina kesin olarak ne zaman baslandigina
dair kanit niteliginde her hangi bir belge bulunmamasina karsin,
rasathanenin aletleri ve yapimi tamamlanmamis da olsa 1575-1580 yillari
arasinda gözleme açik oldugu kesindir.
Takuyiddini insanlarin gökyüzüne ilgi duymalari zamanin çok eski
dönemlerine rastlasa da bu ilginin bilimsellikten uzak ortamlarda, daha
çok gelecekle ilgili kehanetlerde bulunmak ya da olacaklariönceden
kestirmek amaciyla gelistirildigini biliyoruz. Bilimsel bilgi birikimi
artana ve dogayla ilgili yeterli veri elde edilene kadar geçen sürede
düsünürler, Dünya’yla Ay ve Günes gibi yakin gökcisimleri arasindaki
iliskiyi ve bunlarin Evren içindeki konumunu açiklamaya yönelik birçok
yanlis görüs ileri sürmüslerdi.Bütün bu yanilgilari düzelten
ilerlemeler 1500’lü yillarda saglandi. 1500’lü yillarin Avrupa’sinda
astronomi ve bilim dünyasindaki en önemli gelismelerden biri hiç
kuskusuz, Polonyali Copernicus’un De Revolutionibus adli eserini
yayinlamasi olmustur. Copernicus’un ileri sürdügü heliosantrik sistem
(Günes merkezli gezegenler sistemi) gökbilimde yeni bir çigir açmakla
kalmamis, Kilise’nin bilim üzerindeki dogmalara dayali denetim gücünü
de temelinden sarsmisti. Yine de Copernicus’un ileri sürdügü görüsün
kuskuyla karsilanan taraflari vardi. Cevaplanamayan sorular Dünya’nin
nasil rüzgâr yaratmadan dönebildigi ve Dünya’nin dönmesine ragmen
havaya atilan bir cismin nasil ayni noktaya düstügüydü. Bu sorularin
cevaplari Copernicus’tan sonra gelen Kepler, Galile ve Newton
tarafindan verildi.
16. yüzyilda Avrupa’da bu gelismeler olurken, konu hakkinda yeterli
arastirma olmadigindan, gökbilimin Osmanli Imparatorlugu’ndaki durumuna
iliskin bilgiler açik degildir. Islam dini, namaz vakitlerini
belirlemek için Günes ve Ay’in konumlarini temel almisti. Ancak, kible
yönünün saptanmasi ve sivil takvimin olusturulmasi için gökbilim
gözlemlerinden ve ölçümlerinden yararlanilmistir. Böylece, Islam
devletlerinde rasathane kurumlari olusmus ancak, yasamlarini fazla
sürdürememislerdir. Islam devletlerinde rasathanelerin yasamlarinin hep
kisa olmasinin ilk nedeni, kurumlarin birincil amaçlarinin günlük
yasayisa iliskin sorunlari çözmek olmasidir. Takvimin olusturulmasindan
ve kible yönüyle ilgili gerekli saptamalarin yapilmasindan sonra
rasathanelerin birincil amaci da ortadan kalkmis oluyordu. Gökbilim
çalismalarinin kurumsallasip devlet politikasi haline getirilmemesi de
rasathanelerin kisa ömürlü oluslarinin ikinci nedeniydi. Islam
devletlerinin yönetimlerinde meydana gelen degisiklikler rasathanelerle
ilgili politikalarin da degismesine neden oluyor, rasathaneler
ilgisizlik ve ödenek yetersizliginden gözlemlere kapaniyordu.
1500’lerin gökbilim çalismalari konusundaki arastirmalarin
yetersizligine bakarak, Osmanli Imparatorlugu’nda gökbilimle ilgili
hiçbir çalisma yapilmadigini ileri sürmek dogru olmaz. Ne yazik ki, bu
çalismalarin çogu ya baska yapitlardan yapilmis derlemeler ya da
çevirilerdir. Bu derleme ve çeviriler arasinda Seydi Ali Reis’in Muhit
adli yapiti önemli bir yer tutar. On bölümden olusan yapitin bes
bölümünde cografya ve gökbilimle ilgili bilgiler aktarilmistir.
Yapitta, 1. Bölüm: Yön bulma, azimut ve yildizlarin yüksekliklerinin
hesaplanmasi, 2. Bölüm: Zaman hesabi, takvim, Ay’a ve Günes’e bagli
tanimlanan. yillar, 5. Bölüm: Denizcilikte bazi önemli yildizlarin
dogmalari, batmalari ve adlari, 7. Bölüm: Önemli limanlarla adalarin
enlemleri, 8. Bölüm: Gökbilime ait bilgiler ve bazi limanlar arasindaki
uzakliklari konu alir. Önemli diger bir yapit da Mustafa Zeki imzasiyla
çevirilmis Süllemü’s Semâ’dir. Bu yapitta gökbilimle ilgili
açiklamalarin yani sira bazi gök cisimlerinin Dünya’dan uzakligi da yer
alir.
Takiyüddin ve Tyco Brahe
16. yüzyilda gökbilim çalismalari bu düzeylerde sürdürülürken, Avrupa
ve Osmanli’da rasathane kuran iki çagdas gökbilimci ortaya çikar. 1546-
1601 yillari arasinda yasayan Danimarkali Tyco Brahe, kral II.
Frederick’i ikna ederek Hveen adasinda 1576 yilinda ortaçag sonrasinin
ilk rasathanesini kurdu.
Tyco Brahe, Copernicus’un Günes merkezli gezegenler görüsünü
destekleyenlerden bir noktada ayriliyordu. Brahe’ye göre, Dünya
hareketsizdi ve Günes’le Ay Dünya’nin etrafinda, gezegenler de Günes’in
etrafinda dönüyorlardi. Brahe kendi gözlemevinde kullandigi, döneminin
en gelismis aletleriyle duyarli gözlemler yaparak gökcisimlerinin
koordinatlarini saptamakla kalmadi, nova ve kuyruklu yildizlari da
gözledi. O’nun yaptigi gözlemler ve elde ettigi bulgular, Kepler’in
ünlü kanunlarini gelistirmesine ve günümüzün Günes Sistemi modelini
kurgulamasina neden oldu. Brahe, 1563 yilinda Jüpiter ve Satürn kavusum
gözlemelerini içeren Tabulae Prutenicae adli katalogunu yayinladi. 1577
yilinda görülen kuyrukluyildizi da inceledi ve Liber de Cometa adli
yapitini yazdi.
Tyco Brahe, Copernicus sistemini reddetmesine ve astrolojiye inanmasina
karsin 16. yüzyilin en önemli gökbilimcilerinden biri olarak kabul
edilir. Brahe’nin kurdugu rasathane, rasathanesinde kullandigi ölçüm
araçlari ve yaptigi ölçümler bilim tarihi açisindan son derece
önemlidir. Çünkü, Tyco Brahe Hveen adasindaki çalismalarini
sürdürürken, çagdasi bir gökbilimci de Istanbul’da çalismalarini
sürdürmekteydi.
Takiyüddin’in Ondalik Kesirleri Trigonometri ve Astronomiye Uygulamasi
Remzi Demir
Bilindigi gibi, Türk bilim tarihine iliskin arastirmalarin
yetersiz olmasi, Türklerin tarihlerinin hiçbir döneminde bilgin
yetistirmedikleri gibi yanlis bir anlayisin dogmasina ve yayilmasina
neden olmustur; "Türklerin kalem ehli degil ama kiliç ehli olduklari"
biçiminde özetlenen bu anlayis, son yillarda özellikle EI-Hârezmî,
Abdülhamid ibn Türk, Fârâbî, Ibn Sinâ, Ulug Bey ve Ali Kusçu gibi
bilginlerin yapitlari üzerinde yapilan arastirmalar sonucunda
sarsilmissa da yikilmamistir. Bu yazinin konusu olan ve XVI. yüzyilda
Istanbul Gözlemevi’ni kurarak gözlemler yapan Taküyiddin ibn Manif
(1521-1585) yukaridaki bilginler kadar da taninmamaktadir; ancak
matematik, astronomi ve optik konularinda yazmis oldugu yapitlar
incelendiginde onlardan hiç de asagi kalmadigi görülmektedir. Ondalik
kesirleri, Ulug Bey’in Semerkant Gözlemevi’nde müdürlük yapan
Giyâsüddin Cemsid el-Kâsî’nin Aritmetigin Anahtari (1427) adli
yapitindan ögrenmis olan Takiyüddin’e göre, el- Kâsî’nin bu konudaki
bilgisi, kesirli sayilarin islemleriyle sinirli kalmistir; oysa ondalik
kesirlerin, trigonometri ve astronomi gibi bilimin diger dallarina da
uygulanarak genellestirilmesi gerekir. Acaba Takiyüddin’in ondalik
kesirleri trigonometri ve astronomiye uygulamak istemesinin gerekçesi
nedir? Osmanlilarin kullanmis olduklari hesaplama yöntemlerini, yani
Hint Hesabi denilen onluk yöntemle Müneccim Hesabi denilen altmislik
yöntemi tanitmak maksadiyla yazmis oldugu Aritmetikten Beklediklerimiz
adli çok degerli yapitinda Takiyüddin, ondalik kesirleri altmislik
kesirlerin bir alternatifi olarak gösterdikten sonra, dokuz baslik
altinda, ondalik kesirli sayilarin iki katinin ve yarisinin alinmasi,
toplanmasi, çikarilmasi, çarpilmasi, bölünmesi, karekökünün alinmasi,
altmislik kesirlerin ondalik kesirlere ve ondalik kesirlerin altmislik
kesirlere dönüstürülmesi islemlerinin nasil yapilacagini birer örnekle
açiklamistir. Ancak Takiyüddin’in tam sayi ile kesrini birbirinden
ayirmak için bir simge kullanmadigi veya gelistirmedigi görülmektedir;
örnegin, 532.876 sayisini, "5 Yüzler 3 Onlar 2 Birler 8 Ondabirler 7
Yüzdebirler 6 Bindebirler" biçiminde veya "532876 Bindebirler"
biçiminde sözel olarak ifade etmekle yetinmistir. Takiyüddin, bu
yapitinda göksel konumlarin belirlenmesinde kullanilan altmislik
yöntemin hesaplama açisindan elverisli olmadigini bildirir; çünkü
altmislik yöntemde, kesir basamaklari çok olan sayilarla çarpma ve
bölme islemlerini yapmak çok vakit alan sikici ve güç bir istir; bugün
kullandigimiz onluk çarpim tablosuna benzeyen altmislik kerrat cetveli
bile bu güçlügün giderilmesi için yeterli degildir. Oysa onluk
yöntemde, kesir basamaklari ne kadar çok olursa olsun, çarpma ve bölme
islemleri kolaylikla yapilabilecegi için, Ay ve Günes’in yaninda gözle
görülebilen Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn’ün gökyüzündeki
devinimlerini gösterir tablolari düzenlemek ve kullanmak eskisi kadar
güç olmayacaktir. Bu önerisiyle gökbilimcilerinin en önemli
güçlüklerinden birini gidermeyi amaçlayan Takiyüddin, açilari veya
yaylari ondalik kesirlerle gösterirken, bunlarin trigonometrik
fonksiyonlarini altmislik kesirlerle gösteremeyecegini anlamis ve
ondalik kesirleri trigonometriye uygulamak için Gökler Bilgisinin
Siniri adli yapitinda birim dairenin yariçapini 60 veya 1 olarak degil
de, 10 olarak aldiktan sonra kesirleri de ondalik kesirlerle
göstermistir. Zâtü’l- Ceyb olarak bilinen bir gözlem aletini
tanitirken, "Bir cetvelin yüzeyini altmisli sinüse göre, digerini ise
bilginlere ve gözlem sonuçlarinin hesaplanmasina uygun düsecek sekilde
kolaylastirip, yararliligini ve olgunlugunu arttirdigim onlu sinüse
göre taksim ettim." demesi bu anlama gelir. Takiyüddin, ondalik
kesirlerin trigonometri ve astronomiye nasil uygulanabilecegini
kuramsal olarak gösterdikten sonra, 1580 yilinda bitirmis oldugu
Sultanin Onluk Yönteme Göre Düzenlenen Tablolarinin Yorumu adli
katalogunda uygulamaya geçmistir. Istanbul Gözlemevi’nde yaklasik bes
sene boyunca yapilmis gözlemlere göre düzenlenen bu katalog, diger
kataloglarda oldugu gibi kuramsal bilgiler içermez; yalnizca ortaçag
Islam Dünyasi’nda Batlamyus adiyla taninan Ptolemaios’un kurmus oldugu
Yermerkezli sistemin ilkelerine uygun olarak belirlenmis gezegen
konumlarini gösterir tablolara yer verir. Takiyüddin, 1584 yilinda
Istanbul’da tamamlamis oldugu Inciler Toplulugu adli baska bir
yapitinda, son adimi atmis ve birim dairenin yariçapini 10 birim almak
ve kesirleri, ondalik kesirlerle göstermek kosuluyla bir Sinüs -Kosinüs
Tablosu ile bir Tanjant – Kotanjant Tablosu hesaplayarak
matematikçilerin ve gökbilimcilerin kullanimina sunmustur. Eger
Takiyüddin bu tablolari hazirlarken birim uzunlugu 10 birim olarak
degil de, 1 birim olarak benimsenmis olsaydi, bugün kullanmakta
oldugumuz sisteme ulasmis olacakti. Bati’da ondalik kesirleri kuramsal
olarak tandan ilk müstakil yapit, Hollandali matematikçi Simon Stevin
(1548-1620) tarafindan Felemenkçe olarak yazilan ve 1585’de Leiden’de
yayimlanan De Thiende’dir (Ondalik). 32 sayfalik bu kitapçikta, Stevin,
sayilarin ondalik kesirlerini gösterirken hantal da olsa simgelerden
yararlanma yoluna gitmis ve ondalik kesirleri, uzunluk, agirlik ve
hacim gibi büyüklüklerin ölçülmesi islemlerine uygulamistir. Ancak, De
Thiende’de ondalik kesirlerin trigonometri ve astronomiye uygulandigina
dair herhangi bir bulgu yoktur. Bu durum, Takiyüddin’in yapmis oldugu
arastirmalarin matematik ve astronomi tarihi açisindan çok önemli
oldugunu göstermektedir.
Rasathanede Kullanilan Ölçüm Araçlari
Takiyüddin’in Istanbul Rasathanesi’nde ölçüm yapmak için kullandigi
belli basli dokuz alet insa ettigi saptanmistir. Bunlardan Zâ-tül-Halâk
gökcisimlerinin ekliptige göre enlem ve boylamlarinin bulunmasinda
kullanilmaktaydi. Bu aletin ilk tanimi usturlap adiyla Batlamyus’un
Almagest’inde verilmistir. Takiyüddin’de bu aleti özgün halindeki gibi
alti halkali olarak düzenlemistir. Bunlardan ikisi esit çaptadir ve
birbirlerine dik olarak sabitlenmislerdir. Birbirine dik olan bu
halkalardan biri ekliptigi digeri kutuplar halkasini belirtir. Aletin
üzerine küçük boylam halkasi, büyük boylam halkasi, meridyen halkasi ve
enlem halkasi olarak adlandirilan dört halka daha takilir ve enlem
halkasinin yüzeyine iki dogrulayici yerlestirilir. Zât-ül-Halâk’la
Günes ve Ay ufuk çizgisi üzerinde bulundugu zaman gözlem yapilarak
Ay’in ekliptikteki enlem ve boylami, saptanabilir. Zât-ül-Halâk
kullaniminda asil güçlük, gözlem aninda aleti gökyüzündeki konumuna
oturtmaktir. Yildizlarin ekliptik enlem ve boylamlarini saptamak için
zodyak üzerindeki takimyildizlara ait bazi yildizlarin ekliptikal
boylamlarinin bilinmesi gerekir.
Takiyüddin’in rasathanede kullandigi önemli araçlardan biri de
Libne’dir. Libne basit olarak çeyrek daire seklindedir ve
gökcisimlerinin meridyen, dogrultusunda yüksekliklerini ölçmekte
kullanilir. Bu aletle gökcisimlerinin ekvatoral koordinatlari
saptanabilir. Takiyüddin ortaçag boyunca kullanilan Libne’nin bir
varyasyonunu kendisi için insa etmistir. Takiyüddin Libne yardimiyla
gökcisimlerinin yüksekligini gözleyerek, gözlem yerinin enlemi
bilindiginden gökcisminin deklinasyonunu ve Günes’in meridyen
düzleminde en büyük ve en küçük yüksekligini gözleyerek de ekliptigin
egimini hesaplamistir.
Takiyüddinin kullandigi üçüncü aletin adi Zâtü’s-Semt ve’l-Irtifâ’dir.
Bu alet eski Islam gökbilimcileri tarafindan Sam’da da kullanilmistir.
Zâtü’s-Semt ve’l-Irtifâ, silindirik bir kule üzerine yatay bakir bir
halka ve bu halkanin üzerine ayni çapli bakirdan dikey bir yarim halka
konulmasiyla elde edilir. Bu bakir yari halkanin üzerinde derece ve
dakika bölümleri isaretlenmistir. Yatay halka da baslangici meridyende
olmak üzere 360 dereceye bölünmüstür. Yarim halkanin merkezindeki bir
eksen etrafinda dönebilen ve yatay halka üzerinde kayabilen ikiser
delikli iki küçük dogrulayici bulunur. Zâtü’s- Semt ve’l-Irtifâ’yla
günes gözleniyorsa, cetvel yari halka, yari halka da yatay halka
üzerinde kaydirilarak alet, Günes isinlari yari halkanin merkezine
düsecek biçimde ayarlanir. Bu yöntemle gözlem zamani için Günes’in
yüksekligi yari halka üzerinden ve azimutu da yatay halka üzerinden
okunur.
Zâtü’s- Semt ve’l- Irtifâ ortaçag gökbilimcilerinin gelistirdigi bir
araçtir. Bu alet günümüzde kullanilmakta olan teodolitin ilkel ve büyük
boyutlu halidir. Alet gökcisimlerinin her konumunda
kullanilabilmektedir. Takiyyüddin Zâtü’s- Semt ve’l- Irtifâ’yi Merkür
ve Venüs gezegenlerinin Günes’ten en uzakta bulundugu zamanki konumu
ile diger gökcisimlerinin yükseklik ve azimutlarini bulmakta
kullanmistir.
Zat-ü’s- su’beteyn Takiyüddin’in kullandigi dördüncü alettir. Alet
olusmaktadir. Ilk cetvel, bulunan eksenler etrafinda dönebilecek
sekilde düseylestirilir. Cetvelin üst ucunda bir çiviye asilan çekül
yardimiyla düseyligi kontrol edilir. Ikinci cetvel birincinin üst ucuna
takilmistir. Böylece hem düsey düzlem içinde rahatça hareket edebilir
hem de birinci cetvel boyunca açilmis oyuga girebilir. Bu cetvel
üzerinde gözlemi kolaylastirici iki dogrulayici bulunur. Üçüncü cetvel
ikincinin aksine birinci cetvelin alt ucuna baglanmistir. Ikinci cetvel
ölçüm için hareket ettirildiginde, üçüncü cetvel de onunla birlikte ve
ayni düzlemde hareket eder. Ikinci cetvelin hareketi sirasinda alt uç,
üçüncü cetvel üzerindeki bölümlü yüzeyde hareket eder ve üç cetvel bir
üçgen olusturur. Üçüncü cetvel diger iki cetvelden daha uzundur.
Birinci ve ikinci cetveller birbirlerine dik hale geldiklerinde, üçüncü
cetvel hipotenüs konumundadir. Takiyüddin Zât-ü’s- su’beteyn’i
betimlerken bazi bilim adamlarinin üçüncü cetvel yerine bir daire yayi
kullandiklarini ancak, cetvelin daha kullanisli oldugunu belirtiyor.
Rasathane’de kullanilan aletlerden besincisi Rub-i mistar’dir. Aletin
sekli dörtte bir dairedir. Aletin tahta oldugunu anlatabilmek için
Rub-u Deffe (tahta kuadrant) adi verilmistir. rub- i mistar’i yapmak
için 4,5 m uzunlugunda üç tahta cetvel alinir. Bunlardan ikisi
aralarindaki açi 90° olacak sekilde uç kisimlarindan birbirine eklenir.
Yariçapi 4,5 m olan dörtte bir çember yayiyla bosta kalan iki uç
birlestirilir ve üçüncü cetvel bir ucu daire yayinin orta noktasinda,
bir ucu kuadrantin tepe noktasinda olmak üzere sisteme eklenir. Bu
üçüncü cetvelin tam ortasindan geçirilen bir eksenle sistem yer
düzlemine dik bir sütuna sabitlenir. Sistemin düseyligini saglamak ve
yükseklik açisini ölçmek için kuadrantin tam merkezine bir çekül
asilir. Böylece gökcisimlerinin yükseklik açilari dereceli yay üzerinde
okunabilir.
Rasathanede kullanilan altinci alet Zatü’1-ceyb’dir. Zat-ü’s-su’beteyn
gibi iki cetvelden yapilmistir. Ayni uzunlukta iki cetvel bir eksen
etrafinda hareket edebilecek sekilde uçlarindan birbirine tutturulmus
ve merkezden baslayarak 60’a kadar bölümlenmislerdir. Cetvellerden
birinin üzerinde, kolay gözlem yapabilmek için, iki dogrulayici ve
bölümlemenin son çizgisine de bir çekül yerlestirilmistir. Bazen çekül
yerine üçüncü bir bölümlü cetvel konur. Bu durumda yildizin
yüksekliginin sinüsü bu cetvel üzerinden okunabilir.
Zatü’1-evtar Takiyüddin’in kullandigi aletlerden yedincisidir.
Takiyüddin kendi bulusu oldugunu söyledigi bu aleti Günes’in ekinoks
noktasina geldigi ani saptamak için kullanmistir.
Takiyüddin’in buluslarindan biri de Müsebbehetü bi’1-monatik’dir. Bu
alet yardimiyla iki yildiz arasindaki açisal uzakliklar
ölçülebiliyordu. Müsebbehetü bi’l-monatik yardimiyla Koç takimyildizi
içinde bulunan iki yildizin açisal uzakligi da ölçülmüstür.
Rasathane’de kullanilan son alet Bengam’dir. Bengam gökbilim
gözlemlerinde Takiyüddin’in kullandigi astronomik bir saattir.
Astronomik bir saatin bulunusu ve gözlemlerde kullanilmasi ölçümlerin
duyarliligini artirmasi açisindan son derece önemli bir gelisme
olmustur.
Takiyüddin’in Optige Katkilari
Hüseyin Topdemir
Takiyüddin basarili çalismalar sergiledigi optik alaninda, Gözbebeginin
ve Aklin Isigi adli bir yapit kaleme almistir. Bu kitabin dikkat çekici
yönü, temel dokusunun Islam Dünyasi’nda yaklasik sekiz yüzyil önce
baslatilmis olan köklü ve basarili optik çalismalari sonucunda elde
edilmis temel argümanlardan ve problemlerden olusturulmus olmasidir:
Öyle ki, elde edilen yüksek düzey, l7. yüzyila kadar Bati’da
güncelligini koruyan temel tartismalarin çerçevesini olustururken, ayni
sekilde, Osmanli Imparatorlugu’nda da bütün canliligiyla etkinligini
sürdürmüstür. Bu durumu anlamak ve anlamlandirmak zor degildir. Çünkü
l7. yüzyila kadar Bati’da optik konusunda egemen olan görüs,
Ibnü’l-Heysem’in bir tür gelenek haline dönüsmüs olan görüsleridir. Bu
görüse temel olan düsüncesinin iki boyutu vardir: 1) Optige iliskin
sorunlarin, geometrik sorunlara dönüstürülerek geometrik yoldan
incelenmesi, 2) Sorunlarin nedensel olarak açiklanmasi. Ayrica, bu iki
temel düsünce ayrintili ve ustalikli olarak düzenlenmis deneylerle de
desteklenmistir. Bu tarz bir arastirma modeli, çeviriler yoluyla
Bati’ya aktarilirken, Dogu’da 14. yüzyilda Kemâlüddîn el-Fârîsî’nin
arastirmalariyla çok daha yüksek düzeyli tartismalara olanak ve zemin
hazirlamistir. Daha sonra 1579 yilinda, bu kez Takiyüddin, hem
Ibnü’l-Heysem’in Optik ve hem de Kemâlüddin el- Fârîsî’nin Optigin
Düzeltilmesi adli çalismalarina dayanarak Gözbebeginin ve Aklin Isigi
adli yapitini yazmistir; Takiyüddin’in amaci, bu iki kitabi yorumlamak
ve gereksiz ayrintilardan arindirarak asil amaca yönelik bir olgunluk
düzeyine ulastirmaktir. Kitap bir giris ve üç ana bölümden
olusmaktadir. Giris’te optige iliskin bazi temel kavramlar tanimlanmis
ve optik konusunda etkin olan kuramlardan kisaca söz edilmistir.
Birinci bölüm aracisiz görme konusuna ayrilmistir. Burada isik, görme,
isigin göze ve görmeye olan etkisi ve isikla renk arasindaki iliski
ayrintili olarak tartisilmistir. Bunun yaninda tartismaya esas olan
bazi temel ilkeler benimsenmistir. Bunlardan bazilarini söyle
siralayabiliriz: 1. Isigin kaynagi nesne, hedefi ise gözdür. 2. Isikla
birlikte göze gelen biçimler, ayni zamanda o nesnenin rengini de
tasirlar. 3. Göz yalnizca isikli ya da isiklandirilmis nesneleri
algilar 4. Görme geometrik bir olgudur. Çünkü yayilan isik, tepesi
kaynakta ve tabani da gözde bulunan bir koni olusturmaktadir. 5. Isik
maddesel bir seydir; ancak optik incelemeler sirasinda geometrik bir
nesne olarak kabul edilebilir. 6. Isik isinlari küresel olarak
yayilirlar ve bu yayilim da dogrusal çizgiler boyunca olur. 7. Renk
isiga baglidir ve isigin kirilmasi ve yansimasi sonucunda olusur.
Burada öncelikle isigin dogrusal çizgiler boyunca, ancak küresel olarak
yayildigi savinin öne çiktigini hemen belirtelim. Takiyüddin’in bu
savi, daha sonra Hollandali fizikçi Huygens (1629-1695) tarafindan
ortaya konulacak küresel yayilim kuraminin ilk anlatimi olarak
görülebilir. Takiyüddin’e göre isik, isikli bir nesneden ve o nesnedeki
her bir noktadan küresel olarak yayilir ve yayilim sirasinda, ister
istemez bazi isin çizgileri paralel, bazilari birbirine yakinlasan ve
bazilari ise birbirlerinden uzaklasan dogrular boyunca yol alir. Buna
bir de bu dogrusal çizgilerde yol alan isinlarin küresel olarak
yayildigi düsüncesi eklendiginde, o zaman, isigin dalga niteligi
tasidigi ve tipki durgun bir suya tas atildiginda, suda olusan dalganin
etrafa dogru büyüyen daireler seklinde yayilmasi gibi yayiliyor
oldugunun kabul edildigi anlasilmaktadir ki, bu da küresel yayilimin
yalin bir anlatimindan baska bir sey degildir. Bunun disinda aracisiz
görme konusunda Takiyüddin’in üzerinde durmamizi gerektiren bir
açiklamasi daha bulunmaktadir. 0 da isik ve renk arasindaki nedensel
iliskiyi irdelerken, rengin isiga bagli oldugunu ve isigin kirilmasi ve
yansimasi sonucu olustugunu belirtmis olmasidir. Bu belirlemenin önemi
de yine optik tarihinde gizlidir. Çünkü rengin gerçek dogasinin
anlasilmasi ilk kez Newton’un ayrintili renk incelemeleri sonucu
gerçeklesmistir. Newton öncesi dönemde ise renk konusunda egemen olan
kuram, degisim kurami adi verilen ve rengin isigin zayiflamasiyla ya da
aydinlik ve karanligin karisimiyla olustugunu belirten Aristotelesçi
kuramdir. Nitekim ünlü astronom Kepler optik üzerine kalem almis oldugu
Ad Vitellionem Paralipomena (Vitelo’nun Paralipomena’sina Ek) ve
Dioptric (Kirilma Üzerine) adli kitaplarinda rengin olusumunu
Aristotelesçi bir yaklasimla açiklamistir. Oysa Takiyüddin, bu iki
bilim adamindan önce rengin olusumunda kirilmayi söz konusu etmis,
Newton’un prizmasi yerine cam bir küre kullanmistir. Kitabin ikinci
bölümü yansima araciligiyla olusan görme konusuna ayrilmistir. Burada
isigin aynalarda ugradigi degisimler ve çesitli aynalarda görüntünün
nasil olustugu deneysel olarak tartisilmistir. Yansima optigi, optik
biliminin gelisimini en erken tamamlayan ve bu anlamda nisbeten daha
kolay olan bir dalidir. Bu nedenle yansima kanunu da dahil olmak üzere
bütün ilkeleri Antikçag’da tespit edilmistir. Bu anlamda Takiyüddin’in
konuya katkisi, yansima kanununu her tür aynada kanitlamaya
çalismasidir. Üçüncü bölüm de kirilma konusu ele alinmis ve yogunlugu
farkli olan ortamlarda isigin yol alirken ugradigi degisimler
incelenmistir. Ancak yaptigi bütün deneysel ve matematiksel irdelemeler
sonucunda Takiyüddin, kirilma kanununu bulamamistir. Fakat konuya
degisik bir yaklasimda bulunmustur. Anlasilan odur ki, Takiyüddin sinüs
kanunuyla ugrasmamistir. Çünkü çalismalarini tamamen geometrik olarak
ele almis ve trigonometriyi isin içine sokmayarak açilar arasinda
oranlar ya da esitsizlikler kurmak yoluna gitmistir. Oysa sinüs
kanununa giden yol kirisler veya sinüslerden geçmektedir. Böyle bir
girisimde bulunmadigi için, onun kirilma kanunu dedigi seyi, bir
aritmetiksel esitsizlik olarak nitelendirebiliriz. T
Takiyüddin’in Elyazmalari
Takiyüddin’in günümüze ulasan elyazmalari incelendiginde, içerdikleri
bilgilerin o dönem gökbilimi hakkinda sagladigi veriler yaninda farkli
bir önemi oldugu da görülür.
Takiyüddin el yazmalarinda belirli bir biçim kullanmamistir. Eserlerin
hemen hepsi birbirlerinden farkli boyutlardadir. Kitaplarda kullanilan
süsler de birbirlerinden farklidirlar. Ancak yazmalara önemli yerleri,
basliklari, tablo ve sekilleri belirginlestirmek için farkli renklerden
yararlanildigi gözlenir. Baslangiç sayfalarinda yazmalarin Takiyüddin’e
ait oldugunu kuskuya yer birakmayacak biçimde kanitlayan açiklamalar,
kayitlar ve imza yer alir. Günümüz arastirmacilarini en çok sevindiren
de Takiyüddin’in eserlerinin orijinallerinin bir kisminin bugüne
ulasmis olmasidir.
O dönemlerde bilim adamlarinin yazdiklari eserlerin kopyalari elle
çikarilmaktaydi. Birçok elyazmasinin ancak kopyalari günümüze
ulasabilmistir. Orijinal örneklerin kopyalama sirasinda meydana
gelebilecek hatalari içermedigi düsünülürse arastirmacilar için ne
denli önemli olduklari anlasilabilir.
Takiyüddin’e ait el yazmalarinin bir bölümü Bogaziçi Üniversitesi
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Arastirma Enstitüsü’nde bulunmaktadir.
Enstitü’nün UNESCO’yla (Birlesmis Milletler Egitim Bilim ve Kültür
Organizasyonu) birlikte yürüttügü "Memory of the World" projesi
çerçevesinde, Takiyüddin’e ait el yazmalarinin da içinde bulundugu 821
Türkçe, 414 Arapça ve 102 Farsça, toplam 1337 eser mikrofilmleri
çekilerek CD- Rom üzerinde kataloglanmaktadir. Takiyüddin’in diger
eserleri baska kütüphanelerin raflarindadir.
Bilim Teknik Dergisi’nin, Subat 1997 tarihli sayisindan alinmistir