Feza’nın hatırasına
Yoichiro Nambu
Bu hepimiz için gayet kederli bir toplantı. Daha bir sene kadar önce Feza’nın yetmişinci yaş gününü kutlamıştık. Feza’yı fevkalade neşeli görmüştük ve kendisine nice verimli yıllar dilemiştik. Fakat umudumuz aniden ve amansızca yok edildi.
Feza’dan bahsederken geçmiş zamanda konuşmak istemiyorum, zira hala aramızda yaşamakta olduğunu hissediyorum. Herkesin bildiği katkılarının yanında, kendisini şahsen tanımak şansına sahip olanlarımız ondan sayısız şey öğrendik. Bunları da, önemleri başkaları tarafından kavranmadan önce öğrendik.
Benim Feza’yla temasım Brookhaven National Laboratory’de ellilerin sonlarında bir yaz başladı. Feza Avrupa’dan yeni gelmişti. Kapısını çaldım ve kendimi takdim ettim. Pauli’nin nötrino simetrileri üzerindeki çalışmasının bir uzantısı hakkında gayet enteresan bir makale yayımlamıştı. Birkaç yıl sonra bugün nonlineer sigma modeli olarak bilinen teoriyi buldu ve bana kiral değişmezliğin nasıl kütlesiz bir pi-mezonu ile gerçekleştirilebileceğini gösterdi. Feza bana de Sitter ve konform grupların önemini ve fermiyonların fazla kopyalarının yüksek boyutlara atfedilebileceğini öğretti. Ben hadronları betimlemek için sonsuz boyutlu dalga denklemleri ile ilgilenirken, Feza beni Majorana’nın pek az bilinen, fakat çok değerli bir makalesinden haberdar etti. Feza sayesinde istisnai gruplar ve oktonyonlarla tanıştım ve bunların fizik için potansiyel değerlerini öğrendim. Feza her zaman derin bir düşünür ve dikkatli bir okurdu. Çok defa bize az tanınan veya unutulmuş, fakat içlerinde önemli fikirlerin nüvelerini taşıyan makaleleri hatırlatır, bunlara doğru şekilde atıfta bulunur ve bizi mahcup ederek ihmalkârlığımızı itirafa zorlardı.
Freeman Dyson’un bir keresinde Feza hakkında konuşurken onun moda olmayan fikirlerin peşinden giderek başarılı olduğunu, bunların zamanlarının ilerisinde oldukları için moda olmadıklarını söylemişti. Bunu birçok somut örnekle gördük. Non-lineer sigma modelinin dergi hakemlerinin onayını alması zor oldu, fakat şimdi değerini anlıyoruz.
Feza’nın çalışmaları aslında çoğunlukla matematiksel nitelikteydi, fakat parçacık fiziği fenomenolojisinden, model kurmaktan, çekirdek fiziğinden, Genel Görelilikten matematiksel fiziğe ve saf matematiğe çok geniş bir alanı kapsıyordu. Bütün bu çalışmalarda ortak bir tema varsa, bu Feza’nın grup teorik kavramların doğada kendilerini gösterme yollarını aramasıydı. Kuarkların meşhur ve cüretkâr SU(6) teorisi bu şekilde doğdu.
Konunun şekillendiği otuzlu yıllardan başlayarak parçacık fiziğine geri dönüp bakınca, doğa hakkında ne kadar çok şey öğrendiğimiz bize şaşkınlık veriyor. Yeni teorik fikirler deneysel buluş ve doğrulamalara paralel olarak gelişti. Bilgimiz ve anlayışımız iyileştikçe ve zenginleştikçe, teorik yaklaşımlar farklı tarz ve yönler aldı. Bunlar üç öncül fizikçinin üsluplarıyla nitelendirilebilir: Yukawa, Einstein ve Dirac. Yukawa bize yeni fiziğin altında eni parçacıklar bulunacağını ve bunun tersinin de doğru olduğunu gösterdi. Einstein fizik yasalarının geometrik bir prensibe uymaları gerektiğini ve farklı kuvvetlerin birleştirilmesinin gerektiğini söyledi. Dirac matematiksel anlamda güzel teorilerin doğruda olduklarını iddia etti. Feza parçacık fiziğinde bütün bu gelişmelerin görüldüğü muhteşem yılları yaşadı. Mesleğini bütün bu tarzlarda icra etti, fakat en önemlisi bizleri Yukawa tarzından Einstein tarzına, oradan da şu anda hüküm süren Dirac tarzına götüren bir öncü olmasıydı. Feza’nın şahsi yönlerine dönersek, etrafındaki arkadaşlarına ve meslektaşlarına nasıl davrandığını biliyoruz. Her zaman dikkatle ve sükûnetle sizi dinler, tevazuuyla ve ikna edici bir şekilde konuşurdu. Her zaman ona ulaşabilirdiniz. Feza ve Suha dünyanın en ince ev sahipleri olarak herkesi her zaman evlerinde ağırlamaya hazırdılar. Onu tanımak eşsiz bir deneyimdi. Bütün iyi şeyler sona ermek zorundadır. Buna rağmen, Feza’nın mirası dostları ve dünya’daki fizikçi dostları arasında ebediyen yaşayacak. Tesellimiz bu olmalı.
* Bilim ve Ütopya, Kasım 2005